Aşık Mahzuni Şerif (1938-2002) Afşin/Maraş
Asıl adı Şerif Cırık’tır. Afşin’in Berçenek köyünde dünyaya gelir. Yoksul bir ailenin çocuğu olarak hayata başlar. 1956 yılında Berçenek’te açılan ilkokuldan mezun olur. Berçenek Köyü’nün okulsuz yıllarında, Elbistan’ ın Alembey Köyü’ nde, Lütfü Efendi Medresesinde Kur-an eğitimi almış, Eski Türkçe okumuş ve yazmıştır. Yoksulluğun verdiği sıkıntılardan erken kurtulmak için kısa sürede hayata atılmak ister. Mersin 3. Astsubay Hazırlama Okulu (1959) nu başarıyla bitirir. 1960 yılında Ankara Ordu Donatım Teknik Okulundaki başarısı ödülü olarak, Kuleli Askeri Lisesi’ ne gönderilir. Burada belli bir süre okuduktan sonra toplumculuğa ve halk edebiyatına gönül verdiği ve Alevi olduğu için ordudan atılır.
Saz çalmayı ve deyiş söylemeyi küçük yaşlarda amcası Âşık Fezâli (Behlül Baba)’den öğrenerek müzik hayatına başladı. Askeri okulda şan dersleri aldı. Askeriyeden atıldıktan sonra saz çalmaya yoğunlaştı. Maraş, Kayseri, Malatya, Gaziantep ve Sivas topraklarından köy köy gezip saz çalıp türkülerini söyledi. Çevre edindiği ozanlarla oda sohbetleri yaparlardı. Köy ve köylülerin sorunlarını öğrenir, yoksullukla kıvranan fakir köylülerin sesi olurdu. Halkının sevgili ozanı, utangaçlığı ve efendiliğinden dolayı ozanlar ona “Mahzuni” mahlasını verdi. Aşık Veysel, Daimî, Mahrumi, Perişan Ali sohbetlerde bulunup, feyz alırlardı.
27 Mayıs 1960 Askeri darbesinin getirdiği nisbi demokratik ortam Alevileri de hareketlendirdi. 1962 yılında Osman Dağlı başkanlığında Devrimci Ozanlar Derneği kurulur. Dernek ilk eylem olarak 36 Ozanla Ulus’tan Anıtkabir’e kadar yürürler, Osman Dağlı ve Aşık Mahzuni Şerif Halk Ozanları adına Anıtkabir’e çelek koyarlar. Bu tarihten sonra köy köy, diyar diyar gezen Ozanlar Türk ulusalcığını öven sözlerle, aynı zamanda Alevilik propagandası da yaparlar. Askeri darbeyi öven, hoş karşılayan Ozanların Anti emperyalist yanları ön plana çıkar ve Mahzuni Amerika Katil Katil’i söyler.
Darbeden sonraki durumu Ozan Mahzuni şöyle yorumlar “Bu dönem TİP’in kuruluş yıllarına rastlıyordu. TİP yöneticileriyle ilişki kurduk. Bize yanlız onlar sahip çıkıyordu. Başka kimseyi tanımıyorduk, bizlerle ilgilenen yoktu. Bir Aşıklar derneği kurmamız gerekti. Nedeni şu idi. Türkiye’de Halk Ozanları sürekli ezilmişlik, yoksulluk içinde yaşamışlardı… Örgütlenmeleri gerekiyordu. Biz bu gerekeni yaptık. Aşıklar Derneğini kurduk. Sesimizi duyurmaya, çeşitli yerlerde konserler vermeye çalıştık. Bu çalışmalarımızda başarılı da olduk. Bu dönemde Radyo’dan Aşık İhsani’ye, Kul Ahmet’e ve bana söyleme izni verildi”.
1967 yılında İşte Gidiyorum Çeşm-i Siyahım türküsüyle ilk plağını çıkardı. “Katil Amerika”, “Yiğitler”, “Uyan”, “Erim Erim Eriyesin” “Yuh Yuh”eserleri ile devrimci gençliğin desteğini aldı ve anti emperyalist mücadelede 68 gençliğinin yanında olduğunu gösterdi. Dünyanın dört bir yanında halk kurtuluş savaşı veren devrimci halk hareketlerini selamlayarak sömürüye hep karşı durdu. Aşık Mahzuni Şerif, gün geçtikçe kendini yetiştirip kabuğuna sığmaz oluyordu. Bütün dünyadaki sorunlar O’nunmuşçasına itirazını eleştirisini, saklamıyordu. Vietnam ve Japonya mazlum halklarının yanında olduğunu belirten eserleriyle, Amerika emperyalizmini eleştiriyordu. Yurtiçi ve yurtdışında verdiği konserler ile çıkardığı plaklar, yasaklandı ve 1969 yılından itibaren birkaç defa hapse mahkûm edildi, iki defa idamla yargılandı. Geri kalmış toplumların, yoksul insanların yüz yıllardır oluşturduğu yaşam felsefesinin içindeki insanı yokluğa, uyuşukluğa götüren, inanç motiflerini teker teker alarak yerine toplumcu yaşamın öğelerini koyan Mahzuni Şerif her kesimin tutucularını da karşısına almış oluyordu.
Halk şiiri geleneği ile toplumcu görüşü ve gerçekçi tutumu birleştirmeye çalışan Mahzuni; “Benim amacım, sınıfsal, mezhepsel ve de politik değer yargıları kalıplarına sıkışmadan kendime özgü anlatım biçimiyle, çalışkan, duyarlı, inançlı, mazlum ama gerektiğinde coşkun Anadolu insanını Mahzuni Şerif aynasından yansıtmaktır.”
Anadolu insanının içinde bulunduğu Sosyo-ekonomik, sağlık ve siyasal sıkıntıları eserlerinde işleyen Mahzuni, köylünün ve yoksul halkın sevgisini kazanmıştı. 1967 yılında kendi memleketi olan Maraş’ın Elbistan İlçesine konsere davet edilir. Beraberinde Kul Ahmet ve Osman Dağlı vardı. Konserde Mahzuni Alevi övgülü türküler söyleyince, dinci-sağcı bir grup ayağa kalkıp istiklal marşı söyleyip, Mahzuni aleyhine sloganlar atarak olayları başlatırlar. “Allahu ekber, Alevilere ölüm” diyerek Alevilere saldırırlar. Mahzuni ve Osman Dağlı’yı 15 gün Çomu Köyü’nde saklandılar. Bu olaylarda, saldırganlar yerine Aleviler sorgulandı ve yargılandı.
1971 yılı askeri darbeden sonra kurulan Nihat Erim hükümetinin Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına kıymasına dayanamayıp ‘Erim Erim Eriyesin’ türküsünün plağını yapmasından dolayı hemen tutuklanıp dört ay cezaya çarptırılır. Tahliye olur ve yeniden tutuklanır. 1972’de Gaziantep’deki evi kundaklandı. Ozanımızın tüm ödülleri ve arşivinin yandığı söyleniyor. 1973 yılında halkı suça teşvik etmekten tutuklanır. Ankara’da Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılanır.
1962- 1988 sürecinde defalarca saldırıya uğrar, evi yakılır, mahkemelik olur, tutuklanır, hapse atılır, dövülür, tırnakları çekilir, dişleri sökülür…
Bir süre Gaziantep’te ikamet ettikten sonra Ankara’ya taşındı. 1989-1991 yılları arasında Halk Ozanları Derneği Genel Başkanlığı’nı yürüten Aşık Mahzuni Şerif, Pir Sultan Abdal Dernekleri Genel Merkez Disiplin Kurulu Başkanlığı, Hacı Bektaş-ı Veli Anadolu Kültür Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliği ve Ozan-Der Onur Kurulu Başkanlığı’nı da yaptı.
Mahzuni Şerif, özellikle Bektaşi kültürünün dünyaya tanıtılmasında önemli bir isim oldu. Halk ozanı ve besteci Âşık Mahzuni, Yunus Emre, Hatayiler, Pir Sultan, Kul Himmet, Köroğlu, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Âşık Veysel silsilesindeki halk ozanı birikimimizi devamcısı oldu. Mahzuni Şerif’in türkülerini birçok sanatçı yorumladı. Mahzuni Şerif, hayatı boyunca yoksulluk ve adaletsizlik karşısında sesini yükseltti. Memleketin her köşesinin eşit oranda gelişmesi ile toplumsal barışın sağlanacağını savundu
Mahzuni Şerif’ 1964 yılında ilk plağı ile müzik dünyasına giriş yaptı.1998 yılında, 400 plak, 60 kaset sahibi olan Ozanımız, dünyanın yaşayan üç büyük Ozanı arasında birinci sırayı aldı. Birçok yabancı ülkede deyişleri değişik dillerde okunmuştur. Tüm eserlerinin yer aldığı yayınlanmış 9 kitabı bulunan Ozanımızın, Alevi-Bektaşi Kültürünün ve Anadolu Ezgilerinin dünyaya tanıtılmasında önemli bir yeri vardır.
Mahzuni yirmili yaşlarda iken akrabası ile evlendirilir. Bu evliliği kısa sürer ve ayrılır.
1961 yılında Ankara’da İtalyan asıllı Sovina (Suna) isimli bir kızla tanışıp evlenir. Bu evlilikten Züleyha, Emrah, Ferhat adlı üç çocuğu olur ve sonra ayrılırlar. 1971 yılında Mahzuni üçüncü eşi Fatma Hanım’la evlenir. Bu evliliklerinden Derya, Ali, Şeyda ve Yetiş adlı dört çocukları olur.
1997 yılının haziran ayında Almanya’da beyin kanaması geçirip, Almanya ‘nın Ulm Şehrinde tedavi görür. 2001 yılında rahatsızlanarak, kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle, JFK Hospital’da yoğun bakım altına alındı. Mayıs ayında, günümüzün Pir Sultan’ı Aşık Mahzuni Şerif, bir kez daha ölümü yenmeyi başardı.
2001 yılının son aylarında dahi yorgun düşmüş, tedavi gören Mahzuni, mahkemeye çağrılıyordu. Devletle hiç barışık yaşama şansı verilmeyen Ozan, devletin düzenini yıkmak suçundan, hala yargılanıyordu. 27.12.2001 tarihinde DGM’de Savunmasın da Mahzuni; ”Elhamdülillah Kızılbaşım ve Laikim. Ben değil yedi sülalem Kızılbaştır. Bir suç varsa o da dedemdedir!” şeklinde sözlerini bitirir.
17 Mayıs 2002 tarihinde, Değerli Ozanımız 62 yaşında Almanyanın Köln Şehrinde hayata gözlerini yumdu. Hacı Bektaş Veli Külliyesi’nin yakınındaki Çilehane adı verilen bölgede toprağa verildi.
Mahzuni Şerif, Yunus Emre ve Pir Sultan Abdal’dan sonra Sistemin Asimilasyon ve baskılarına karşı Alevi yolunu en güçlü savunan ozandır. Bütün eserlerinden mazlumdan yana olmuş, haksızlığa karşı durmuştur. 20. asrın Pir Sultanı olan Mahzuni, yaşamın bir çok alanında eserler vermiş, kendinden sonra gelecek ozanlara önemli örnek çalışmalar bırakmıştır. Mahsuni Şerif türkülerinde felsefi düşüncelere de yer vermiştir. Yüzyıllar geçse bile felsefenin temel sorularından biri olan Ben Kimim/Neyim? Sorusuna cevap aradı.
Ben Neyim?
Dünya kainat’tan kopup gelirken
Adem’miyim hayvan mıyım? Ben neyim?
Adem ile Havva vücut bulurken
Cennet’miyim? Şeytan mıyım? Ben neyim?
İdris Nebi biçer iken hülleyi
Yüksekten geçerken insanlık yayı
Nuh-Naci aşarken ulu deryayı
Gemi miyim? Kaptan mıyım? Ben neyim?
Döküldü gazelim çürüdü bağım
Yıllar evvel göçmüş köyüm bucağım
Bugün doğdum varım yarın da yoğum
Aradaki yalan mıyım? Ben neyim?
Kimler akıllanmış? Kimler bunamış
Eyüp derde düşmüş, cahil kınamış
Mevla İbrahim’i boşa sınamış
Kasap mıyım? Kurban mıyım? Ben neyim?
Aramızda yaşar eroğlu erler
Erleri ne bilir köroğlu körler
Bana bu ellerde Mahzuni derler
Mervan mıyım Merdan mıyım? Ben neyim?
İşte Gidiyorum Çeşmi Siyahım
İşte gidiyorum çeşmi siyahım
Önümüze dağlar sıralansa da
Sermayem derdimdir, servetim ah’ım
Karardıkça bahtım karalansa da
Haydi dolaşalım yüce dağlarda
Sen beni bıraktın ah ile zarda
Ötmek istiyorum viran bağlarda
Ayağıma cennet kiralansa da
Bağladım canımı zülfün teline
Sen beni bıraktın elin diline
Güldün Mahzuni‘nin berbat haline
Mervan’ın elinde parelense de
Dünya Zalımlar Dünyası
Dünya zalımlar dünyası
Giden zalım gelen zalım
İnsanlığın yüzkarası
Hayvan gibi ölen zalım
Almış ele arsızlığı
Baştan başa yersizliği
Bilmem neden hırsızlığı
Yapan değil bilen zalım
Ben insanlar dargınıyım
Dertlilerin yorgunuyum
Sanki felek vurgunuyum
Bu halime gülen zalım
Sevmem dünya muradını
Görenler görmüş tadını
Mahzuni‘ nin kanadını
Kırıp kırıp yolan zalım ..
Bütün İnsanlık Adına
Bütün insanlık adına
Amerika katil katil!…
Kanun yapar kendi teper
Amerika katil katil!..
Vietnam’ın suçu nedir?
Hür yaşamak ayıp mıdır?
Atom patlat ister kudur?
Amerika katil katil!…
Türk milleti Türk milleti!
Nerden gelmiş elin iti?
Bu gidişin sonu kötü!
Amerika katil katil!..
Birgün gramlar bir olur
Kilodan hakkını alır
Zalim olan bela bulur!
Amerika katil katil!..
Mahzuni Şerif uyuma
Gün geldi çattı akşama
Bizden selam Vietnam’a!
Amerika katil katil!.
Bütün Karanlığın Ulu Güneşi
Bütün karanlığın ulu güneşi
Her gece gönlüme dol öğretmenim
Kim ki çıkmak ister ömür dağına
Ancak senden başlar yol öğretmenim.
Hep çürüsün sana küfreden diller
Kökten kopsun sana taş atan eller
Senden küçük güzellikler güzeller
Sendeki bir başka hal öğretmenim.
Satır satır düşüncemde kanımsın
Kanımın içinde başka canımsın
Yaradandan sonra küçük tanrımsın
Sende hikmet kudret bol öğretmenim
Adaletin A harfini sen yazdın
Zorluklaları sen öğrettin sen çözdün
Hesabı keşfettin atomu ezdin
Sana tüm engeller kul öğretmenim.
Sen ağlarken ya ben nasıl güleyim
Rehbersiz menzili nasıl bulayım
Eline gönlüne kurban olayım
İşte bir canım var al öğretmenim.
Mahzuni sızlanır övgüm az diye
Bana neler çektin oku yaz diye
Gene yatır dizlerine saz diye
Beni ölene dek çal öğretmenim.
Dört Kapı Kırk Makam Haktır Diyenler
Dört kapı kırk makam haktır diyenler
Kırkından birine girsin görelim.
Hak’tan gayrı nesne yoktur diyenler
Hak yolunda başın versin görelim.
Maşukundan aşıkının yazması
Cahile kolaydır yoldan azması
Kendini bilmiyen küfe bozması
Hüseyin’e can baş versin görelim.
Bana adam etme hiç oğlu hiçi
Maşukuna ayan aşıkın içi
Hakk’a kurban diye kesilmez keçi
Hakk’ın divanına varsın görelim.
Ben Kamil isterim fezada uçsun
Ben arif isterim ikiyi seçsin
Ben aşık isterim serinden geçsin
Yaptığına divan dursun görelim.
Kamilin sözünden arifler anlar
Canandan ayrılmaz canoğlu canlar
Şah-Merdan’a gücüm yeter diyenler
Mahzuni Şerif’i vursun görelim.
Uyan Çoban Uyan Sürüde Kurt Var
Uyan çoban uyan sürüde kurt var
Mor koyun yaralı kuzu perişan.
Şakiler dönüyor inliyor dağlar
Mecnun çöle dargın yazı perişan.
Canavar bürünmüş kuzu postuna
Karışmış sürüye canlar kastına
Hekim defterini çekmiş üstüne
Ciğer pare pare sızı perişan.
Gemiler delinmiş yelkeni berbat
Zehire karışmış misk ile şerbet
Sanma ki cihanın sultanı rahat
Bazan dalgın gezer bazı perişan.
Uyan çoban uyku zarar getirir
Her taşın başında bir kurt oturur
Sürmeli yavruyu alır götürür
Parça parça koyma bizi perişan.
Yabaniler gezer dostun bağında
Mecnun gezemiyor dostluk dağında
Halden hale düştüm gençlik çağında
Mahzuni yan yatar sazı perişan.
Ey Arapça Okuyanlar!
Ey Arapça okuyanlar!
Allah Türkçe bilmiyor mu?
İngilizce, Fıransızca
Bize hitap kılmıyor mu?
Çalışanlar geri kalmaz
Çalışmayan bir halt bilmez
Yalınız fikirler ölmez
Peygamberler ölmüyor mu?
Bizimdir bu bahçe, bağlar
Bizimdir bu yüce dağlar
Canı sağ olsun softalar
Boşa namaz kılmıyor mu?
Dost gezer dostluk bağında
Biz olur bizlik dağında
Ellerin Merih çağında
Alem bize gülmüyor mu?
Bir bülbül getirmez yazı
Geliyor bülbül avazı
Mahzuni korkmadan sazı
Kainata çalmıyor mu?
Gücenme Ey Sofu Baba
Gücenme ey sofu baba
Biz aşığız kör değiliz.
Ver bir selam al merhaba
İkiliğe yar değiliz.
Adem olan adem sever
Adalete boyun eğer
Kul hakkı dünyayı değer
Biz cana kıyar değiliz.
Gider kul Mahzuni gider
Gider dostu tavaf eder
Benim bildiğim bu kadar
Cahile uyar değiliz.