Pir Sultan Abdal (1490-1560).Sivas/Banaz
Pir Sultan Abdal, 16. yüzyılda yaşamış Alevi-Bektaşi edebiyatının en büyük ozanıdır. Asıl adı Haydar’dır. Yaşamının büyük bölümü Sivas’ın Yıldızeli ilçesinin Çırçır Bucağına bağlı Banaz köyünde geçti. Yaşam süresinin (1490 – 1560) yılları arası olduğu sanılıyor. Yaşadığı yıllarda eserlerinden ve sisteme karşı gelmekten onlarca defa sürgün hayatı yaşamıştır. Anlatılarla günümüze aktarılan bilgilerin çeşitlilik arz etmesi onun tarihte yaşamamış gösterme çabası olmasındandır. Fakat bilgiler ne kadar eksik ve taraflı da olsa Piri yaşatan onun vermiş olduğu eserleridir.
Pir Sultan Abdal, Alevi dergâh ve ocaklarında yetişir. Aldığı eğitim sonrası şiirlerinde doğayı ve doğaya ait bütün güzellikleri, insanı ve insana ait felsefeyi, kavgayı, aşkı, inancı, özümleyip Alevi yoluna uyarlayan usta bir Halk Ozanıdır. Halk edebiyatına ölmez eserler bırakan Pir Sultan Abdal, divan edebiyatından hiç etkilenmemiş, sözlü edebiyatın birikimlerinden yararlanmış, duru bir dil kullanarak kendine özgü bir şiir yaratmıştır. Pir Sultan Abdal, halk dili ve halk edebiyatıyla beslenen kusursuz söyleyişiyle, dünya görüşünü coşkulu ve arı anlattığı için günümüzde de tazeliğini korumaktadır. Pir Sultan Abdal, Alevi gelenekleri ve ocaklar içinde yetişti. Hatayiler, Kul Hüseyinler, Kul Himmet’ler ve daha nice ozanlar etkilendiler. Şiirlerinde duru ve yalın bir dil kullandı. Ana konuları, aşk, tasavvuf ve kavgadır. Yaşamı üzerine bilgiler, genellikle, kendi şiirlerinden, halk söylencelerinde kuşaktan kuşağa anlatıla gelen menkıbelerden, bir de yakınlarının ya da başka ozanların onu anlatan şiirlerinden çıkarılır.
Yüzlerce şiirleri olan Pir Sultan’ın, şiirlerinin bir kısmı başka şairlerce sahiplendiği sanılmaktadır. Günümüzde şiirlerin büyük bir kısmı bozulmuş halde dillerde ve kitaplarda dolaşmaktadır. Bazı kelimeler değiştirildikten sonra kitaplarda ve muhtelif yayınlarda yayınlanmaktadır. Haydar, şah, gibi kelimelerin yerine can, yar gibi heceler yerleştirerek hece sayısını bozmuyorlar ama şiirlerde büyük oranda anlam bozukluğu olmaktadır. Şirlerle oynayan algı mühendisleri, asılmasına neden gösterilen suçlardan biri “Namaz Kılmamak” olmasına rağmen, aşağıdaki dörtlükte pire cemde namaz kıldırmaktadırlar. Oysa namaz kılanlar cem yapmaz, ceme katılanlar da namaz kılmazlar.
Abdal Pir Sultanım oynadık güldük
Çok şükür mevlaya biz yolu bulduk
Akşam namazında biz ceme geldik
Aman Sultan Hızır carıma gel gel.
Anadolu’da sürdürülen yoğun Safevî-Şiî propagandasının Alevi-Bektaşileri kendi düşünce yapılarına uydurması rahatsızlığı ve diğer tarafta Osmanlı Devleti’nin Kızılbaş-Râfizî diye Alevilere karşı sert önlemler aldığı dönemde düşünce ve inançlarını savunmaya ve yaymaya devam eder. Pir Sultan Abdal’ın isyanın analaşılması için, Pir Sultan’ın içinde bulunduğu ortamın, koşulların ve yaşanan olayların çok iyi kavranılması gerekmektedir. Vergilerin çok yüksek miktarda alındığı, ayrıca kurak geçen mevsimlerden dolayı kıtlık yaşanır. 16. Yüzyılın başlarında Safevi Devleti’nin Anadolu topraklarındaki Şii propogandası ile diğer tarafta Osmanlının Sünni İslam dayatmalarının yanı sıra Pir Sultan Abdal, yönetime öncelikle ağır ve adaletsiz vergiler, adaletteki farklı uygulamalar ve inançsal nedenlerle karşı çıkıyordu. Safevi Devleti’nin Osmanlı topraklarında dini yayılma çalışmalarının verdiği kışkırtmaların bu isyanın dinamizmini sağladığı da reddedilemez bir gerçektir. Osmanlı Pir Sultanı asmak için Şah yanlısı ve onun ajanıymış gibi tanıtıp kendisine asma gerekçesi yaratır. Bu gerekçeyle geçen yüzyılda da Pir Sultan’ı Safevi yanlısı göstermek için masalımsı anlatılarla kaynak göstermeksizin piri Alevilerden ayırmaya çabalarlar.
Osmanlı Belgelerine göre ise, Pir Sultan Abdal’ın katlini vacip kılan resmi gerekçeler özetle belli:
1- Pir Sultan dinsiz, namaz kılmıyor ve oruç tutmuyor
2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.
3- Müslümanlara ‘Yezit’ diyor ve şarap içiyor.
4- Kur’an ve İslam Peygamberi hakkında uygunsuz sözler söylüyor.
5- İslamiyet’in ilk üç halifesine sövüyor.
6- Peygamber hanımı Hz. Ayşe’ye hakaret ediyor.
7- Cem Ayini gibi gizli toplantılar yapıyor.
8- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden bir devlet düşmanı.
9- Rafizi kitaplar bulunduruyor okuyor ve okutuyor.
10- Saz ve Çalgı çalıyor törenlerde semah dönerek oyun oynuyor.
11- Törenlerde ve dışarıda haremlik selamlık kuralına riayet etmiyor.
Mehdi-i Zaman (Zamanın Mehdisi) gelecek propagandası yapıyor…
O çağlarda başka gelir kaynağı olmayan Osmanlının ana gelir kaynağı Anadolu coğrafyasının köylüleri olmuştur. Sarayın bütün gideri, saray çalışanların ailelerinin ve tüm askeriyenin bütün geçiminin esas kaynağı Anadolu’nun köylüleridir. Açlığın ve yoksulluğun kol gezdiği bir dönemde, Osmanlıda yardım isteyen yada vergi veremiyenleri isyancı, önderlik edenleri de mutlaka asi veya düşman gösterip, devletin ajanı olarak asılmasına daha haklı zemin bulurdu. Dönemin devlet zulmüne ve baskısına karşı başlatılan isyan, Hızır Paşa tarafından bastırılmış, Pir Sultan Abdal yakalanarak zindana atılmış, biat edip pişmanlık duyması istenir. Sonra da Hızır Paşa; bir şiir söyle fakat içinden “Şah” sözcüğü geçmesin der. Pir Sultan Hızır Paşaya cevap olarak;
Hızır Paşa bizi berdar etmeden
Açılın kapılar Şah’a gidelim
Siyaset günleri gelip yetmeden
Açılın kapılar Şah’a gidelim
Her nereye baksam yolum dumandır
Pirim bana küfür etse imandır
Zincir boynum sıktı halim yamandır
Açılın kapılar Şah’a gidelim
Sağlıklı mı ola dostun illeri
Karşıda görünen tozlu yolları
Şah’tan elçi gelmiş dem bülbülleri
Açılın kapılar Şah’a gidelim
Güzel Şah’ım çıktı m’ola köşküne
Can dayanmaz gayretine müşkine
Seni beni Yaradan’ın aşkına
Açılın kapılar Şah’a gidelim
Pir Sultan Abdal‘ım güzel Şah canım
Ağlamaktır benim demim devranım
Arşta melek yerde çeşm-i efganım
Açılın kapılar Şah’a gidelim
Yoluna bağlılığını bildiren Pir, yolundan dönmediği için asılır. Pir, haksızlığa, zulme, asimilasyona ve baskılara karşı duruşuyla örnek bir kişilik olur. Fakat, bedenen aramızda olmayan piri, halk ve talipler yüreklerine yazdıkları eserlerinde yaşatırlar.
Pirin şiirinde kullandığı “Şah” sözcüğü gibi bir çok Alevi yol literatürüne ait kelimeler, Osmanlıda ve cumhuriyet döneminde yasaklı sözcükler arasında yerini alacaktır. Alevi kültürüne ait saz, deyişler ve şiirlerle Mustafa Sarı Sözen ve Ahmet Kutsi Tecer’in ısrarlı çalışmaları sayesinde açığa çıkarılmaya başladı. Alevi kültürüne ait semahlar, deyişler resmî ideolojinin arzuladığı şekilde seslendiriliyordu. Örneğin Pir Sultanın söylediği son şiirinde geçen “Şah” sözcüğü yerine “yar” konuluyordu (Ata, 2007:158). Pir Sultan Abdal’ın anısı, yaşamı ve şiirleri de halkın dilinde ve beleklerinde yaşamaktadır. Hep yaşatılan Pir, birileri yedi ululara eklemek zorunda kalmış!
Pir Sultan yaşadığı dönemlerde sisteme karşı koyduğu her baş kaldırıda sürgün edilmiştir. Her sürüldüğü yerde halk onu bağrına basıp hemşerisi kabul etmiş olacak ki farklı pir Sultan mahlasları kullanılmıştır. Pir Sultan Abdal adıyla halk edebiyatında yaşatılan Pir sultan’lar vardır. Yola ışık açısında bunların hiç bir farkı yoktur.
Pir Sultan Abdal, yönetime öncelikle ağır ve adaletsiz vergiler, adaletteki farklı uygulamalar ve teokratik devletin şeriat uygulamalarına karşı duruşu ve Safevi Devleti’nin Osmanlı topraklarındaki propagandası şiiliğe karşı duruyordu. Pirin şiirlerinde çağırdığı İran Safevi şeyhi Şah İsmail değil, Şah Kalender’dir. Şah Kalender o dönemde Hacı Bektaş Dergahının Postnişi’dir.
1527’de Kalender Çelebi isyanı ile başlayan ayaklanmadır. Kalender Çelebi İsyanı 1527 yılında Osmanlı Devleti’ne karşı Anadolu’da sosyo-ekonomik içerikli büyük bir isyandır. İsyan’ın lideri Hacı Bektaş-ı Veli’nin soyundan geldiğine inanılan, Bektaşî tarikatının postnişinliğini yapan Kalender Çelebi’dir.
Maraş- Elbistan bölgesinde Dulkadır Devleti’nin ortadan kaldırılmasından sonra vergi sisteminde yapılan haksızlıklar sonucunda dirlikleri ellerinden alınmış sipahiler destek veriyorlardı. Alevi Türkmen kitleleriyle birlikte ayaklandılar. Kalender Çelebi isyanı, Maraş, Elbistan, Sarız, Kayseri ve Sivas yörelerinde çok etkili oldu. Şah’ın savaşın lideri olduğu ve Yıldız Dağı’nda insanların toplandığını, orada uzun süre kaldıklarını ve kendisine de haber gönderdiğini yazar.
Şah Yıldız Dağı’nda semah eyledi
Ayak üstü bin bir kelam söyledi
İndi Banaz’ı hoş vatan eyledi
Hayli devr ü zaman geçti orada
Koca Şah Urum’a bir elma saldı
Dolandı Urum’u Banaz’a geldi
Pir Sultan elmaya bir tekbir kıldı
İnsan taaccübde kaldı orada
Eskide elma bir nevi iletişim aracı olarak mesaj taşırdı. Onun için Şah Kalender, kendisine yakın bulduğu, Kürd ve Türkmen Alevilerin Ocaklarına birer elma ile haber salar. Bu elmalardan birisi de Pir Sultan’a gelir. Pir, Şah’ında gelen elmaya niyaz olur. Şah’ın emri başım üstüne diye kabul eder.
Karşıda görünen ne güzel yayla
Bir dem süremedim giderim böyle
Ala gözlü Pirim sen himmet eyle
Ben de bu yayladan Şah’a giderim
Eğer göğerüben bostan olursam
Şu halkın diline destan olursam
Kara toprak senden üstün olursam
Ben de bu yayladan Şah’a giderim
Bir bölük turnaya sökün dediler
Yürekteki derdi dökün dediler
Yayladan ötesi yakın dediler
Ben de bu yayladan Şah’a giderim
Dost elinden dolu içmiş deliyim
Üstü kan köpüklü meşe seliyim
Ben bir yol oğluyum yol sefiliyim
Ben de bu yayladan Şah’a giderim
Alınmış abdestim aldırırlarsa
Kılınmış namazım kıldırırlarsa
Sizde Şah diyeni öldürürlerse
Ben de bu yayladan Şah’a giderim
Pir Sultan Abdal‘ım dünya durulmaz
Gitti giden ömür geri dönülmez
Gözlerim de Şah yolundan ayrılmaz
Ben de bu yayladan Şah’a giderim
Sayıları 30.000’ lere ulaşan Şah Kalender savaşçılarının desteğini kesmek için Osmanlı, Maraş ile Sivas/Tokat arasını askerleri ile geçişleri keser. Tokat, Amasya, Sivas bölgesi ile bağlantısı kesilen kuvvetler zayıfladılar. Maraş dışındaki bölgelerde asayiş sağlanınca Kalender in üstüne yüründü. İbrahim Paşa komutasındaki birlikler önce Elbistan’ a yürüdü. Bu sırada Kalender’ in yanında kendisine inananlar kalmıştı (www.marasgundem.com.tr).
Yunus Emre gibi Pir Sultan Abdal’da eserleri dilden dile dolaşarak bu günümüze getirildi. Pir Sultan haksız düzene karşı örnek bir duruş sergilemesi ile tarihe mal olmuştur. Yüzlerce şiiri olan ozanın şiirlerinin bir kısmı başka şairlere mal edilmiştir. Ayrıca şiirler ve sözcükler üzerinde yapılan tahrifatlar, çağımızın dil uzmanları ve bazı ozanlarca düzeltilmeye çalışılmaktandır.
Şiirlerinden Örnekler:
Ötme Bülbül Ötme Virandır Bağım
Ötme bülbül ötme virandır bağım
Dost senin aşkınla ben yana yana
Tükendi fitilim eridi yağım
Dost senin aşkınla ben yana yana
Deryada bölünen sellere döndüm
Vakitsiz açılan güllere döndüm
Ateşi kararmış küllere döndüm
Dost senin aşkınla ben yana yan
Haberim duyarsın peyikler ile
Yaramı sarsınlar şerikler ile
Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile
Dost senin aşkınla ben yana yana
Kurulu yay idim ben de yasıldım
Yemeden içmeden sudan kesildim
Yar zülfünü kemend etmiş asıldım
Dost senin aşkınla ben yana yana
Pir Sultan’ım daman tuttum pirimden
Sevdası ayrılmaz oldu serimden
Dağlar taşlar inler benim zarımdan
Dost senin aşkınla ben yana yana
Temennaya Geldim Erenler Size
Temennaya geldim erenler size
Temenna edeyim destur olursa
Mürvet kapıların bağlaman bize
İçeri gireyim destur olursa
Pirim deyu divanına geçeyim
Destinizden ab-ı hayat içeyim
İzniniz olursa ağzım açayım
Bir mana söyleyim destur olursa
Günahım sorulsun canlar yanında
Zülfikar oynuyor durmaz kınında
Rehberin önünde pir meydanında
Kemerbest olayım destur olursa
İzin verin bu meydana varayım
Erenlerin huzurunda durayım
Mürşidimden müşkülümü sorayım
Çaremi bileyim destur olursa
Rehbere bağlıdır talibin başı
Durmadan akıyor didemin yaşı
Arafat dağında koçun bir eşi
Erkana geleyim destur olursa
Pir Sultan Abdal’ım ey güzel Şah’ım
Günahlıyım arşa çıkıyor ahım
Gerçek erenlerle benim penahım
Terceman olayım destur olursa
Yel Esti Mi Aşka Gelir Sallanır
Yel esti mi aşka gelir sallanır
Bahar aylarında dillenir ağaç
Kıpkırmızı donlar giyer allanır
Hü diye çağırır dillenir ağaç
Çiçek açar domur domur dal verir
Kimi uzar birbirine el verir
Kimi meyve verir kimi gül verir
Kuşlar ötüşünce dillenir ağaç
Bahçelerde ayva ile nar ile
Arılar bal yapar intizar ile
Koç yiğidin eğlencesi yar ile
Muhabbet ederken dillenir ağaç
Pir Sultan Abdal’ım seyre çıkarım
Ağaçların endamına bakarım
Kurumuş dalına teller takarım
Ustanın elinde dillenir ağaç
Gel Güzel Yola Gidelim
Gel güzel yola gidelim
Hal ehlinin halı ile
Açlar doyar susuz kanar
Leblerinin balı ile
Rızasız dolu içilmez
Sevgili yardan geçilmez
Biri birinden seçilmez
Has bahçenin gülü ile
Şah’ım bana neler etti
Elim aldı dara yetti
Üstüme yürüyüş etti
Elindeki dolu ile
Ağaç kurur devran döner
Kuş yuvaya bir dem konar
Aşkın dolusunu sunar
O dost kendi eli ile
Erenler lokması nurdur
Lokmayı elinle sun dur
Pir Sultan’ım doğru yoldur
Şah’a giden yolu ile
Koyun Beni Hak Aşkına Yanayım
Koyun beni Hak aşkına yanayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Yolumdan dönüp de kör mü kalayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Benim pirim gayet ulu kişidir
Yediler ulusu kırklar eşidir
Cümle erenlerin server başıdır
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Kadılar müftüler fetva yazarsa
İşte kemend işte boynum asarsa
İşte hançer işte başım keserse
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Ulu mahşer olur divan kurulur
Suçlu suçsuz gelir anda derilir
Piri olmayandan hesap sorulur
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Pir Sultan’ım arşa çıkar ünümüz
O da bizim ulumuzdur pirimiz
Hakk’a teslim olsun garip canımız
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Kul Olayım Kalem Tutan Eline
Kul olayım kalem tutan eline
Kâtip ahvalimi şah’a böyle yaz
Şekerler ezeyim şirin diline
Kâtip ahvalimi şah’a böyle yaz
Hakkı sever isen kâtip böyle yaz
Dün ü gün ol şah’a eylerim niyaz
Umarım yıkılır şu kanlı Sivas
Kâtip ahvalimi şah’a böyle yaz
Sivas illerinde sazım çalınır
Çamlı beller bölük bölük bölünür
Ben dosttan ayrıldım bağrım delinir
Kâtip ahvalimi şah’a böyle yaz
Münafıkın her dediği oluyor
Gül benzimiz sararuban soluyor
Gidi Mervan şâdoluban gülüyor
Kâtip ahvalimi şah’a böyle yaz
Pir Sultan Abdal’ım ey Hızır Paşa
Gör ki neler gelir sağ olan başa
Hasret koydu bizi kavim kardaşa
Kâtip ahvalimi şah’a böyle yaz
Gafil Gezme Şaşkın
Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün
Yalan dünya senin olsa ne fayda
Söyleyemez olur bakar durursun
Bülbül gibi dilin olsa ne fayda
Söylersin de söz içinde şaşmazsın
Helâli haramı yersin seçmezsin
Nasibin kesilir su da içmezsin
Akar çaylar senin olsa ne fayda
Söylersin de el içinde sözün var
Durmaz çalışırsın oğlun kızın var
Bu dünyada üç beş arşın bezin var
Bedestenler senin olsa ne fayda
Bir gün alır götürürler evinden
Hakk’ın kelâmını koyma dilinden
Kurtulaman Ezrail’in elinden
Dünya dolu malın olsa ne fayda
Pir Sultan Abdal’ım çıktık oturduk
Lokmalar sunuldu hizmet yetirdik
Devranı sürdürüp sona getirdik
Yalan dünya bizim olsa ne fayda
Nefes
Güzel aşık cevrimizi
Çekemezsin demedim mi
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi
Yemeyenler kalır naçar
Gözlerinden kanlar saçar
Bu bir demdir gelir geçer
Duyamazsın demedim mi
Pir sultan’ım dost şahımız
Hakka ulaşır ahımız
Gevher taşır katarımız
Uyamazsın demedim mi
Dağlar
Ey benim divane gönlüm
Dağlara düştüm yalınız
Bu cefayı kendi özüm
Pek mail gördü yalınız
Dağlar var dağlardan yüce
Dağ mı dayanır bu güce
Derdimi üç gün üç gece
Söylerim bitmez yalınız
Şah’ın ayağına varsam
Hayırlı gülbengin alsam
Kızılırmağa gark olsam
Çağlasam aksam yalınız
Pir Sultanım ey erenler
Erine niyaz edenler
Üçler, kırklar, yediler
Mürvete geldim yalınız
Derdim Çoktur
Derdim çoktur hangisine yanayım
Yine tazalendi yürek yarası
Ben bu derde kande derman bulayım
Meğer Şah elinden ola çaresi
Türlü donlar giyer gülden naziktir
Bülbül cevreyleme güle yazıktır
Çok hasretlik çektim bağrım eziktir
Güle güle gelir canlar paresi
Benim uzun boylu servi çınarım
Yüreğime bir od düştü yanarım
Kıblem sensin yüzüm sana dönerim
Mihrabımdır kaşlarının arası
Didar ile muhabbete doyulmaz
Muhabbetten kaçan insan sayılmaz
Münkir üflemekle çerağ söyünmez
Tutuşunca yanar aşkın çırası
Pir Sultan’ım katı yüksek uçarsın
Selamsız sabahsız gelir geeçersin
Dilber muhabbetten niçin kaçarsın
Böyle midir ilimizin töresi
Nasıl Yar Diyeyim
Nasıl yar diyeyim ben böyle yare
Mecnun edip çöle saldıktan sonra
Alemin bağında bülbüller öter
Nidem benim gülüm solduktan sonra
Coşkun sular gibi çağlamayan yar
Gönlünü gönlüme bağlamayan yar
Benim şu halime ağlamayan yar
Daha ağlamasın öldükten sonra
Pir Sultan Abdal’ım sürem bu yolu
İnsanı kamilin olmuşam kulu
İster yağmur yağsın isterse dolu
Nidem ben ummana daldıktan sonra
Dönen Dönsün
Koyun beni hak aşkına yanayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Yolumdan dönüp de mahrum mu kalayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Kadılar müftüler fetva yazarsa
İşte kement işte boynum asarsa
İşte hançer işte başım keserse
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Bir gün mahşer olur divan kurulur
Suçlu suçsuz varsa orda bulunur
Piri olmayanlar anda bilinir
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Pir Sultan’ım arşa çıkar ünümüz
O da bizim ulumuzdur pirimiz
Hakka teslim olsun garip canımız
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan