Afê Ana (1923-1966) (Elif  Kamalak) Afşin/Maraş

Alevi yolu, kadın erkek elele yürütülen bir yoldur. Cinsiyet farkının bir ayrıcalık olmadığını aksine tamamlayıcı olduğu, bir  bütün elmanın iki yarısı gibi düşünüldüğü bir bütünsellikten yanadır. Kadın olmadan yol olmaz, Alevi yolunun temel yapısı kadın erdemi ve fazileti üzerine kurulan bir eşitlik ve sevgi yoludur. Cemlerde, toplantılarda, cenaze törenlerinde kadın erkek hepsi can olur, cinsiyeti ortadan kalkar. Cemdeki postun birisi kadına diğeri erkeklerindir. Mümkünse Dede ve Ana beraber cem yürütür ve birbirlerini tamamlarlar. Alevilerin kadınları ve kızları toplumsal yapı içerisinde eşit olduğu gibi sanat, edebiyat, meslek tercihi ve kültürel etkinlikleri seçmekten özgürdürler. Afe Ana’da Alevi toplum içerisinde yetişmiş, Cem cemaat görmüş, şiirsel yeteneğiyle Alevi yoluna katkı sunmuş bir büyüğümüzdür.

Geleneksel yürütülen Alevi yoluna itiraz eden bazı topluluklar vardır. Bunlardan bir tanesi de İç Toroslar Binboğalar bölgesinde Hakikatçı inancı özümseyen değerlerle vücut bulan; muhabbetli, görgülü, bilgili, gönül gözü açık, aydın ve her türlü dinsel gericiliğe karşı şiirleriyle tavır belirliyen, Hakikatçı Alevilerdir. Erkekler ağırlıklı da olsa sohbet odalarında bazı kadınlarda katıldığı söylenmektedir. Bunlardan birisi de Afe Ana’dır. Kayseri Sarız’a bağlı Çağşak köyünden, Şirin Bektaş (Bektaş-î Şirinê) olarak bilinen dedenin torunu ve Yaşar Kemal’in romanlarına konu olan Binboğaların erdemli eşkiyası Reşko’nun (Süleyman) kızıdır. 1923 doğumlu Afê Ana’nın asıl adı Elif’tir. Afşin’in Kamalak köyünden (aslen Kırkısrak köyünden ayrılma) Firkati mahlasıyla bilinen, Hakikatçı öğretinin düşün insanlarından Mehmet Kamalak (Memîk-i Qubûçuğan) ile evlenir. Bu evlilikten 5 erkek, 2 kız toplam yedi çocuk dünyaya gelir. önceden herhangi bir okul eğitimi alamayan Afê Ana, içinde bulunduğu Hakikatçılar meclisinden (dost meclisi) aldığı kültürle eğitimini tamamlar. Evlendikten sonra şiire yönelen Afê Ana; ozanların, şairlerin, Hakikatçı düşüncenin bilge insanlarının uğrak yeri, dostane ve barışçıl bir yaşamın egemen olduğu Kamalak köyünde yaşamını sürdürür.

İç Toroslar-Binboğalarda yaşayan Kızılbaş toplumu ozanlık temelinde incelenip araştırıldığında, bölgenin ilk Kızılbaş Kürt ozanının (âşık) Afê Ana olduğu görülür. İlk şiirini (ağıt) 1942 babası adına, köylülerinden Sünni inançlı Tümüklü ailesinin jandarmaya ihbarı ve Hulusi Altun’un Reşko’yu kendi köyleri Çağşak’ta pusuya düşürüp, kaçarken arkadan vurması üzerine söylediği ağıtsı şiirdir. Reşko için yakılan ağıtların, iki kız kardeş tarafından söylendiği, ancak şiirin Afê Ana tarafından yazıldığı bilinmektedir. (Ali Haydar Ülger, “Ağıtlar ve Mezar Taşı Yazıları s. 96-97-98-99-10).

Afê Ana’nın eşkiya babası Reşko’dan bahsederken; onun için erdemli, yiğit eşkıya kavramlarını kullanmam, kimilerince “erdem” ile “eşkıya” kavramlarını yan yana getirmemi yadırgayabilirler. Kısaca Reşko’nun eşkıyalık süreci; kardeşi Mehmet, Maraş’a bağlı Göksun ilçesi Büyük Kızılcık Köyü Kavşut Mezrası’nda Sürü otlarken, otlar yüzünden çıkan bir anlaşmazlıktan dolayı, her gün bir parmağı, bir organı kesilerek 18 gün boyunca işkence yapılarak öldürülür. Bunun üzerine Reşko Kavşutlulara; kardeşimi siz getirmişsiniz, onu ortaya çıkarın, yoksa kardeşimin her parmağı için sizden birilerini öldürürüm” der. Uzun süre araştırmasına rağmen bir türlü kardeşinin ölüsünü bulamaz. Aynı mezradan yaşlı bir kadının duyduğu vicdan azabıyla, Reşko’ya çeşitli şifrelerle Mehmet’in öldürüldüğü ahırı işaret eder. Belli aralıklarla aynı mezradan 17 kişiyi öldüren Reşko, öldüreceği 18’inci kişiyi yakaladığında, adam; “beni öldürme, kardeşini daha önce öldürdüğün kişiler işkence ederek öldürdüler.” der. Yaşananları ayrıntılarıyla öğrenen Reşko, kardeşinin intikamını aldığını düşünerek adam öldürmeye son vererek Binboğa Dağlarına sığınır. Artık yaşamını dağlarda sürdüren Reşko’nun diğer adı “Eşkıya Reşko” olur. Ancak erdemli oluşunun tek nedeni, bu olayların dışında asla bir haksızlığa bulaşmaması, yoksul ve kimsesizlerden yana tavır koymasıyla tanınmış olmasıdır. Afê Ana’nın babası için söylediği/yaktığı ağıt.

Seni Vuran Dağlı Mıydı?

Seni vuran dağlı mıydı

Kurşunları yağlı mıydı

Eloğlu seni vururken

Senin kolun bağlı mıydı

Tüm Binboğa hanesiydi

Öfkesi barhanesiydi

Reşko teslim mi olurdu

Kalleşçe vurulmasaydı

Lena lena siwaro lena

Lêhespêki qîri çêne

Siwarîme le siwar bûyîye

Mın dest helgirtê dizgine

(Bin süvarim bin süvarim

İyi, kır bir ata bindin

Süvarim ata binerken

El attım atın dizginine)

Hava ile hava ile

Kötü Tümüklü sebebiyle

Hulusi de babamı vurdu

Beş jandarma marifetiyle

İleride kendi bölgesinde, yurtta ve Avrupa genelinde adı duyulacak olan Âşık Mahzuni Şerif ile Maksudi (Osman Dağlı), dönemin iki genç ozanı sık sık Kamalak köyüne giderek Afê Ana’nın muhabbetlerine katılır, onun inanç dünyası ve düşüncelerinden etkilenerek, feyz aldıkları bu bilinci şiir ve deyişlerine aktaran, bu iki ünlü ozan üzerinde Afê Ana’nın gerçekten büyük emekleri olur. Afşin’in Hunu (Arıtaş) Kasabası’ndan Maksudi (Osman Dağlı) mahlası ile şiirler yazan ozan, Afê Ana ile tanışıp muhabbet ve sohbetlerine katıldıktan sonra, özellikle Hakikatçı Aleviliği içselleştirerek sahip olduğu Sünni inançtan ayrılarak Alevilik öğretisini benimsemeye başlar. Anılarında Afê Ana’yı hep ikinci anası olarak gören Osman Dağlı, bir şiirinde duygularını şöyle ifade eder:

“İki defa geldim ben bu âleme

Bir anamdan doğdum, bir de Elif’ten

İzah acze düşer sığmaz kelama

Bir anamdan doğdum, bir de Elif’ten

Şeriat babında imama uydum

Vaizin sözüne muhabbet duydum

Bütün günahımı meydana koydum

Bir anamdan doğdum, bir de Elif’ten

Tam on yedi sene camiye gittim

Aklımca sanırdım ibadet ettim

Bir hayal peşinde ömrüm tükettim

Bir anamdan doğdum, bir de Elif’ten

Tarikatta hayli zaman yol aldım

Deryalar içinde girdapta kaldım

Dar günde pirimin kapısın çaldım

Bir anamdan doğdum, bir de Elif’ten

Bir kâmile sordum naci fırkasın

Lütfedip gösterdi gönül kapısın

O gece giyindim derviş hırkasın

Bir anamdan doğdum, bir de Elif’ten

Maksudi’yim marifette yol aldım

Selamet şehrinde eğlendim kaldım

Sırrı hakikatta bir karar kıldım

Bir anamdan doğdum, bir de Elif’ten

İç Toroslar-Binboğalarda Hakikatçı öğretinin bu bölgede gelişip yayılmasından sonra, öğreti içinde bilinen ilk kadın ozanlardan olması ve Hakikatçı düşünce içinde ayrı bir önemi vardır. 1966 yılında çok genç yaşta Hakk’a yürüyen Afê Ana’yı tanımak ve felsefesini öğrenmek isteyenlerin, onun yazdığı deyişleri derinliğindeki sözlerde aramaları gerekir. Çünkü Afê Ana; yer aldığı Hakikatçılar Meclisinde ehli kamil, muhabbetli, sözü dinlenen, Hakk ve hakitat yolunun yolcusu, üreten, bilge bir ana, akıl danışılan, gerçekleri gören ve gönül gözü açık olan herkesin bacısı ve anasıdır.

Kaynak: Ali Haydar Ülger

Hakikatçı Alevilik Hukuku

Ozanlar Antolojisi

Eserlerinden Bazıları:

Kervanımıza

Meyl-i muhabbette sevda kervanı

Görenler katılsın kervanımıza

Dört kapı, kırk makam yolu erkanı

Sürenler katılsın kervanımıza

Güzeller seyranda, gözler ufukta

Erdemli yolcular kalmaz uzakta

Seven sevdiğini ulu şafakta

Soranlar katılsın kervanımıza

Önce mürşit postun serer meydana

Özürlü mal kabul olmaz kurbana

‘Lafeta’nın, serçeşmesin rr sırrına

Erenler katılsın kervanımıza

Korkusuz gelenler pir divanına

Gönül verdik erenlerin şanına

Hür şehit misali er meydanına

Girenler katılsın meydanımıza

Bir gülün hasreti, feryadı bülbül

Sakilikte yekta meyde ehl-i dil

Dostun ayağına irfanda gönül

Serenler katılsın meydanımıza

Afê Ana geldik yolun ucuna

Sevgiyi tay ettim gönül hurcuna

İnsanlık bayrağın sevda burcuna

Gerenler katılsın kervanımıza

Üstüne

Selamet şehrine girmek istersen

Yedi köprü vardır, yolun üstünde

Sırr-ı hakikata ereyim dersen

Sırat-ı müstakim kılın üstünde

Dört kapı, kırk makam evveli talip

Refiğin yanında rehberin kâtip

Mürşide varanlar, bu mülke sahip

Öter şeyda bülbül, dalın üstünde

Dinlemek istersen Hakk nefesini

Çözersin hayatın bilmecesini

Eğer aşamazsan mal tepesini

Yelkensiz kalırsın, çölün üstünde

Afê Bacı, bu kör nefsi kim anlar

Kalsın gönül, yol kalmasın a canlar

İnsanı, doğayı, seven insanlar

El elden üstündür, elin üstünde

Ey Vaiz

Ey vaiz sen bize eksik diyorsun

Eksiği özünde görsen olmaz mı?

Bu nasıl iftira, ne söylüyorsun

İblisi özünden sürsen olmaz mı?

Hakk’ın varlığıyız bir de anasır

Cahilin sözünde görmeyiz kusur

Eksikten mi doğdu Hazreti Resul

Hakk’ın kelamını görsen olmaz mı?

Düşün bir kez Fatimatü’z Zehra’yı

İsa’yı ruhullah Meryem Ana’yı

Analar değil mi gönül sarayı

Varıp bir kâmile sorsan olmaz mı?

Eksikten doğanlar eksiktir cambaz

Tanrı yarattığın  eksik yaratmaz

Anana iftira eyleme aymaz (yobaz)

İnsanlığa kafa yorsan olmaz mı?

Bilmiyorsan bizden öğren Kur’an’ı

Bırak cehaleti, bırak bu zanı

Bir gün seni çarpar, Hakk’ın divanı

Softa, edebinle dursan olmaz mı?

Âfê Ana hayran Hakk’ın işine

Dayandık, direndik, cahil taşına

Kim oturmuş serçeşmenin başına

Gözünün önünü görsen olmaz mı?

Öğrendim

Kamalak’ta bir yar sevdim gizlice

Sevgiyi öğrendim, sözü öğrendim

Aşkın ateşine yandım her gece

Alevi öğrendim, közü öğrendim

Mutluluk çölünde sevgiyi tattım

Ar ile namusu kenara attım

Telli kur’an ile muhabbet ettim

Sohbeti öğrendim, sazı öğrendim

Şıh Mamo’nun talibiyim ezelden

Asla ayrılmadım erkândan yoldan

Muradımı aldım bir gonca gülden

Oğlanı öğrendim, kızı öğrendim

Özveri tahtında pazarı tuttum

Sırrı hakikatta kendim unuttum

Yoksulu doyurdum, kendim aç yattım

Varlığı öğrendim, azı öğrendim

Hakk’ı sevdim girdim erin koynuna

Düşmeyen ne bilsin aşkın yoluna

İkrar kemendini taktım boynuma

Varlığı pay ettim, özü öğrendim

Afê Bacı böyle bir sevda ördü

Erenler ceminde itibar gördü

Yaş kemalin buldu, dal meyve verdi

Baharı öğrendim, yazı öğrendim

Benim

Muhabbet ateşi düştü özüme

İrfanda arifi aydıran benim

Yalan girmez ikrarıma sözüme

Sevgiyi aşkıma uyduran benim

Kaptırdım gönlümü o güzel Şah’a

Kovsa kapısından gitmem vallaha

Meydan-ı aşk içre benim Zeliha

Yusuf’u zindana koyduran benim

Derilmiş güzeller sohbet cancana

Seyrimde sakiler dem sundu bana

Orda ruhum teslim ettim canana

Ateşten gömleği giydiren benim

Afê Ana sırrın söyleme yada

Vuslat durağında erdim murada

Bazen meyhanede, bazen havrada

Dağlı’ya pösteki saydıran benim

Kavuştum

Bir muhabbet açam bacılar size

Miraç ayne’l-yakın Pir’e kavuştum

Arzın yüzü mescit kılındı bize

Bir gece sine-yi tura kavuştum

Erenler sohbeti açtı can gözüm

Marifet suyunda arındı özüm

Hakk’a âyan oldu ikrarım sözüm

Gönlümün sultanı yare kavuştum

Pervaneyim kınamayın bacılar

Bizi görse hacdan döner hacılar

Gönüller şad olur, diner acılar

Erişilmez o didara kavuştum

Gönül Kâbe’sidir Hakk’ın mekanı

Öğretti rehberim yolu erkanı

Can içinde canda gördüm cananı

O anda gizemli sırra kavuştum

Hakk nefesi dinle Afê Ana’dan

Beni benden aldı, beni yaratan

Söze yer kalmadı çıktım aradan

Sırr-ı hakikatta bir’e kavuştum

Değme Tabip

Değme tabip çek elini

Anlamazsın yaramızdan

Muhabbetten çek dilini

Var git aymaz aramızdan

Sevgidir âşıkın dini

Erenlerin olmaz kini

Birbirini sevmiyeni

Sürün gitsin yöremizden

Dervişlerde nişan olur

Güzel seven turap olur

Âşık maşukunu bulur

Dost payını alır bizden

Her can giremez bu deme

Marifetten yer yok keme

Aymazları koyman ceme

Ne sazdan anlar, ne sözden

Afê Bacı sözü kısalt

Adulara verme fırsat

Demi zehir eder fesat

Ne Hakk’tan anlar, ne özden

Bacılar

Ben pirime gönül verdim

Menzili maksuda erdim

İsay’ı çarmığa gerdim

Yandıkça yandım bacılar

Lekesiz girdim irfana

Layık görüldüm kurbana

Can teslim ettim canana

Yundum, arındım bacılar

Bir ataş düştü özüme

Pirim göründü gözüme

Hilaf katmadım sözüme

Sevdamı bandım bacılar

Pirim önce serdi postu

Hakk’ı seven Hakk’ın dostu

Mührünü bağrıma bastı

Muradım aldım bacılar

Bu cem erenlerin cemi

Cemde, saki, sundu demi

Kıldım selatı daimi

Hoşça uyandım bacılar