AHMET EDİP HARABİ (1853-1917)
1853 yılında İstanbul’da doğdu. Asıl adı Ahmet Edip’tir. Harabi sonradan şiirlerinde kullandığı mahlastır. Bazı şiirlerinde adı Edip olarak geçer.
Çanakkale ve Preveze’de memurluk, Bahriye’de uzun yıllar gemi kâtipliği yaptı. Deniz Levazım Binbaşılığı görevinde bulunmuştur On yedi yaşlarında Merdivenköy Şahkulu Dergâhı şeyhi Mehmed Ali Hilmi Dedebaba’ya mürid oldu. Harabi ömrünü İstanbul ve Rumeli’de geçirmiştir. 17 yaşında Mehmet Ali Hilmi Dede Baba’dan el alarak, Bektaşiliğe giren Harabi dünyadan göçüş yılı olan 1917’ye kadar bu yolun sadık bir bendesi ve yılmaz bir savaşçısı olmuştur.
Tasavvufla tasavvuf üstatlarının eserleri ile yakından ilgilenmiş, hece ve aruzla yazdığı veya irticalen söylediği deyişlerle 600 sayfalı koca bir divan meydana getirmiştir. Yunus’un sevgi ve birlik duygusuna, Nesimi’nin sertliğine ve derinliğine, Kaygusuz’un hiciv ve zekasına, Pir Sultan’ın cesaretine ve duruluğuna Harabi’nin deyişlerinde rastlamak mümkün. Harâbi’yi, farklı kılan şey, yazmayıp adeta söyleyerek oluşturduğu şiirlerinde hemen her konuyu işlemiş olmasıdır. Harâbi, şiirlerinde din, dil, ırk, cinsiyet, mezhep sorunlarının ötesine geçmiştir. Ve bu konulardaki çiğliği eleştirdiği sayısız şiiri vardır
Harabi insan kişiliğinin, Tanrı özünden fışkıran bir güzellik olduğunu ve her yerde değerli, kutsal, önemli ve saygın olduğunu, kişiliğin kötülüklerden ve çirkinliklerden korunmasının zorunlu bulunduğunu, her insanın tam bir yetkinliğe ve olgunlığa erişmesi gerektiğini, eserlerinde kimini yumşak, kimini sert, kimini alaycı bir anlatımla işaret ederek vurgular.
Harabi bütün Alevi-Bektaşi Ozanları gibi yeniden doğuşa ermiş ve hayatına yeni bir yön vermiştir. Genç yaşta Alevi- Bektaşi bazı yol önderleri ile tanışıp, yolu öğrenen Harabi, Alevi yolunu öğrenerek yeniden doğduğunu, dünyayı farklı algıladığını dile getirir.
Beladan kurtuldum çıktım aradan
On yedi yaşında doğdum anadan
Mehmet Ali Hilmi Dede Babadan
Hamdolsun el aldım geldim imkana
Çok genç yaşında, Merdiven Köyü Bektaşi Tekkesinde M. A. Hilmi Dede Baba’ya ikrar verip tarikata/yola giren Harabi hayatının sonuna kadar bu ikrara sadık kalmış, şiir ve nefesleri ile Alevi-Bektaşi edebiyatının en kudretli üstadlarından biri olmuştur.
Üstadından el almadan önceki halini şöyle anlatır:
“Abdestimi alır, taştan duvara karşı bir kalkar bir yatardım.
Savmı salatı bırakmazdım. Cennetle huri, gılman sevdası vardı gönülde. Beş vakte beş katardım, çok namaz kılardım, camileri gezerdim. Allaha vasıl olmak böyle olur sanırdım.”
Yeniden doğuş ona yeni düşünceler yeni inançlar getirir ve ona şu mısraları yazdırır:
Allah idi muradım
Gece gündüz aradım
Derlerdi hiç bulunmaz
Çünkü o lamekandır
Miraca nail oldum
Bir haylice zamandır
Hariç değildir Allah
Me’vasidir o dergah
Harâbi’nin, toplumsal konulara, ikiyüzlü inanç ve ibadete, gösterişe dair daha birçok şiiri vardır. Harâbi aynı zamanda eserleri en çok bestelenen ozandır. Değindiği her konuyu anlaşılır bir üslupla ele almıştır. Diğer birçok Alevi-Bektaşi şairi gibi Harâbi de din ve inanç, şöyle mi olsun böyle mi olsun mevzularıyla uğraşmak yerine iyi insan, kâmil insan nasıl olunurun derdine düşmüştür. Bunu da yaşamıyla göstermeye çalışmıştır. Basit ve gündelik olanın yerine, bütüncül bir bakış açısıyla anladığı hakikate hayat buldurma uğraşıyla geçmiştir ömrü.
Kendisini anlatan şu dizelerde anlatır;
“Nâmım Edib idi Harâbi oldum
Erenlerin ayak turâbı oldum
Hakk’ın bir mukaddes kitabı oldum
Aşk olsun okuyan ehl-i irfâne”
Toplumsal yaşamda ve klasik islâm anlayışında, kadının aşağı bir mertebede görülmesini Zehra, Naciye ve Lütfiye mahlaslarını kullanarak şu sözlerle eleştirir Harâbi:
“Ya Muhammed bize nâkıs* diyorlar (*Eksik, Noksan)
Nedendir erlerin bu hataları
Ehl-i Beyt’e karşı düşkün olurlar
Çünkü doğru değil iddiaları
Gerçi kıyafette size uymayız
Hakikatde sizden geri kalmayız
Malumunuz olsun erden saymayız
Bize nâkıs diyen budalaları”
“Ey erenler erler nasıl ersiniz
Söyleyin sizinle davamız vardır
Bacılara niçin nâkıs dersiniz
Bizim de Hazret-i Havva’mız vardır.” (https://yesilgazete.org/)erol Erol Malçok
Harabi, sağlığında bütün beğendiği eserlerinin son düzenlemelerini yaptıktan sonra, harf sırasına göre dizmişti. Ne yazık ki bu divan İzmir’de baskıya verilmeye hazırlanırken, her ne sebeptense, kaybolmuş veya yok edilmişti. Şimdi Harabi Divanı diye elimizde yalnız şiirlerin müsveddeleri kaldı.
Şiirlerinden Örnekler:
Ey Zahit Şaraba Eyle İhtiram
Ey zahit şaraba eyle ihtiram
İnsan ol da terk et bu kıylukali
Ehline helaldir na-ehle haram
Biz içeriz bize yoktur vebali
Sevab almak içün içeriz şarap
İçmezsek oluruz duçar-ı azap
Senin aklın ermez bu başka hesap
Meyhanede bulduk biz bu kemali
Kandil geceleri kandil oluruz
Kandilin içinde fitil oluruz
Hakk’ı göstermeye delil oluruz
Fakat kör olanlar görmez bu hali
Sen münkirsin sana haramdır bade
Bekle ki içesin öbür dünyada
Bahs açma Harabi bundan ziyade
Çünkü bilmez haram ile helali
Peder VeValdem Oldu Bahane
Peder ve validem oldu bahane
Merecel bahriyan yeltekiyane
Bin ikiyüz altmış dokuzda kane
Eriştim zahiren geldim cihane
Berzahtan kurtuldum çıktım aradan
Onyedi yaşında doğdum anadan
Mehmet Ali Hilmi Dede Babadan
Hamdolsun el aldım geldim imkane
Namım Edip idi Harabi oldum
Erenlerin ayak turabı oldum
Hakk’ın bir mukaddes kitabı oldum
Aşkolsun okuyan ehli irfane
Herkesin Matlubu Bir Gül Olurdun
Herkesin matlubu bir gül olurdun
Bu gülşenden gonca dermiş olaydın
Aynelyakiyn görüp Hakk’ı bulurdun
Bezm-i erenlere ermiş olaydın.
Kendini bileydin Hakk’ı bilirdin
Eğri yoldan doğru yola gelirdin
Bir sofraya konsan belki yenirdin
Böyle çiğ kalmayıp pişmiş olaydın.
Harabi seninle düştü davaya
Daha ala idi öbür dünyaya
Giriftar olmazdın derd-ü belaya.
Meydana postunu sermiş olaydın
Kimsenin Hatasın Göremez İdin
Kimsenin hatasın göremez idin
Kendi noksanını bilmiş olaydın
Her bir söze cevap veremez idin
Benlik davasından geçmiş olaydın
Kulağın olaydı sözüm duyardın
İrfanın olaydı bana uyardın
Ayağın ısırıp kana boyardın
Bir kelbin ağzında on diş olaydın
Ben nereye kaçsam görecek idin
Defter-i amelim dürecek idin
Bilirim Şani`yi sürecek idin
Dervişan üstüne teftiş olaydın
Gazeller yaparsın lafların çoktur
Lakin o sözlere karnımız toktur
Gerçi hiddetine sözümüz yoktur
Ey Harabi biraz geniş olaydın
Bir Zaman Camiye Devam Ederdim
Bir zaman camiye devam ederdim
Aklımca sanırdım Müslüman oldum
Vaiz dinlemeye her gah giderdim
Me’mul ederdim ki zi-iman oldum
Sonra put haneye eyledim devam
Baktım ki Muhammed orada mihman
İmameyn masuman cümlesi tamam
Eski taatime peşiman oldum
Gördüm ki Muhammed Dede Babadır
Kıble kendi namaz niyaz ondadır
Bende secde ettim emri Hüda’dır
Harabi yeniden Müslüman oldum
Ne Çare Zahida Kızılbaş Olduk
Ne çare zahida Kızılbaş olduk
Da’ima bade-yigülfam süzeriz
Bezmimize mahbub bir saki bulduk
Anın içün böyle sarhoş gezeriz
Bektaşiyiz yahu etmeyüz inkar
Ne sözler söylenir dillerde her bar
Bizlere bir engür olursa şikar
Kırk kişiyle anı heman ezeriz
Harabi nedir bu melamet hali
Efsane söyleyüb uzatma kali
Zahid ağzı bizce torba misali
Çekince yuların ağzın büzeriz.
Daha Allah İle Cihan Yoğ İken
Daha Allah ile cihan yoğ iken
Biz anı var edip ilan eyledik
Hakk’a layık hiç bir mekan yoğ iken
Hanemize aldık mihman eyledik
Kendisinin henüz ismi yoğ idi
İsmi şöyle dursun cismi yoğ idi
Hiçbir kıyafeti resmi yoğ idi
Şekil verip tıpkı insan eyledik
Allah ile işte burda birleştik
Nokta-i amaya girdik yerleştik
Sırr-ı Küntükenzi orda söyleştik
İsmi şerifini Rahman eyledik
Aşikar olunca zat-ü sıfatı
Kün dedik var ettik bu semavatı
Birlikte yarattık hep kainatı
Nam-ü nişanını cihan eyledik
Yerleri gökleri yaptık yedi kat
Altı günde tamam oldu kainat
Yarattık içinde bunca mahlukat
Erzakını verdik ihsan eyledik
Asılsız fasılsız yaptık cenneti
Huri gılmanlara verdik ziyneti
Türlü vaidlerle her bir milleti
Sevindirip şad-ü handan eyledik
Bir cehennem kazdık gayetle derin
Laf ateşi ile eyledik tezyin
Kıldan gayet ince kılıçtan keskin
Üstüne bir köprü mizan eyledik
Gerçi Kün emriyle var oldu cihan
Arş-ü Kürş-ü gezdik durduk bir zaman
Boş kalmasın diye bu kevn-ü mekan
Adem’in halkını ferman eyledik
Arif olan bilir sırr-ı müphemi
İzhar etmek için ism-i azamı
Çamurdan yoğurduk yaptık Adem’i
Ruhumuzdan bir ruh revan eyledik
Adem ile Havva birlik idiler
Ne güzel bir mekan bulduk dediler
Cennetin içinde buğday yediler
Sürdük bir tarafa puyan eyledik
Adem’le Havva’dan geldi çok insan
Nebiler Veliler oldu nümayan
Yüz bin kere doldu boşaldı cihan
Nuh Nebiyullah’a tufan eyledik
Salih’e bir deve eyledik ihsan
Kayanın içinden çıktı na-gehan
Pek çokları buna etmedi iman
Anları hak ile yeksan eyledik
Bir zaman Eshab-ı Kehf-i uyuttuk
Hazret-i Musa’yı Tur’da okuttuk
Şit’i çulha yaptık bezler dokuttuk
İdris’e biçtirip kaftan eyledik
Süleyman’ı dehre sultan eyledik
Eyyub’a acıdık derman eyledik
Yakup’u ağlattık nalan eyledik
Musa’yı Şuayb’a çoban eyledik
Yusuf’u kuyuya attırmış idik
Mısır’da kul diye sattırmış idik
Zeliha’yı ona çattırmış idik
Zellesinden bend-i zindan eyledik
Davut peygambere çaldırdık udu
Kazadan kurtardık Lut ile Hud’u
Bak ne hale koyduk nar-ı Nemrud’u
İbrahim’e bağ-u bostan eyledik
İsmail’e bedel cennetten kurban
Gönderdik şad oldu Halil-ürrahman
Balığın karnını bir hayli zaman
Yunus Peygamber’e mekan eyledik
Bir mescide soktuk Meryem Ana’yı
Pedersiz doğurttuk orda İsa’yı
Bir Ağaç içinde Zekeriyya’yı
Biçtirip kanını rizan eyledik
Beyt-ül Mukaddeste Kudüs şehrinde
Nehr-i Şeria’da Erden nehrinde
Tathir etmek için günün birinde
Yahya’y’ı ‘İsa’y’ı ‘üryan eyledik
Böyle cilvelerle vakit geçirdik
Bu enbiya ile çok iş bitirdik
Başka bir Nebi-i zişan getirdik
Anın her nutkunu Kur’an eyledik
Küffarı Kureyş’i ettik bahane
Muhammed Mustafa geldi cihana
Halkı davet etmek için imana
Murtaza’yı ona ihvan eyledik
Ona kıyas olmaz asla bir nebi
Nebiler şahıdır Hakk’ın habibi
Dünyanın ukbanın odur sebebi
Biz onu Nebi-i zişan eyledik
Hak Muhammed Ali ile birleştik
Hep beraber Kabekavseyn-e gittik
O makamda pek çok muhabbet ettik
Leyletel-esra-yı seyran eyledik
Bu sözleri sanma her insan anlar
Kuş dilidir bunu Süleyman anlar
Bu sırr-ı müphemi arifan anlar
Çünkü cahillerden pinhan eyledik
Hak ile Hak idik biz ezelide
Ta ruz-i Elest’te Kalubeli’de
Mekan-ı Hüda’da bezm-i celide
Cemalini gördük iman eyledik
Vahdet alemini bilmeyen insan
İnsan suretinde kaldı bir hayvan
Bizden ayrı değil Hazret-i Süphan
Bunu Kur’an ile ayan eyledik
Sözlerimiz bizim pek muhakkaktır
Doğan ölen yapan bozan hep Hak’tır
Her nereye baksan Hakk’ı mutlaktır
Ahval-i vahdeti beyan eyledik
Vahdet sarayına girenler için
Hakk’ı hak-el yakın görenler için
Bu sırrı Harabi bilenler için
Birlik meydanında cevlan eyledik