Aşık İbreti (1920-1976) Sarız/Kayseri

İbreti emelim insana hizmet

Eşim bana huri, evim de cennet

Hacıya, hocaya kalmadı minnet

İrbiği, tesbihi kırdım da geldim…

Asıl adı Hıdır Gürel olan Aşık İbreti’nin dedeleri Malatya’nın Akçadağ ilçesinden kalkmış,  Kayseri’nin Sarız ilçesıne bağlı Kırkısrak Köyü’ne gelip yerleşmiş, babasının adı Ali annesinin adı Sultan’dır. Babası o günün zor koşullarında, at sırtında köy köy dolaşıp meyve ve öteberi satarak geçimini sağlarmış. Rumi 1336, miladi 1920 doğumlu olan Aşık İbreti’ye Hıdır adı konulmuş. Üç yaşına gelince annesini kaybetmiş ve öksüz kalmış, babası evlendiği Hatice isimli ikinci annesinden Ali, Rıza, İbrahim, Sultan, Meryem, adlarında beş kardeşi dünyaya gelmiş.

İbreti henüz onyedi onsekiz yaşlarındayken evlenir, hanımı teyzesinin kızı Sultan’dır. Köşkerlik (ayakkabı tamirciliği) yapar ve giderek ayakkabı üretimiyle geçimini sağlar.

İbreti Askere gider 3 yıl askerlik yapar askerde iken babasını kaybeder.

Askerlik dönüşü Maraş’ın Afşin ilçesine giderek onsekiz gün gibi kısa bir zamanda biçki, dikiş öğrenen (Terzi Hıdır) İbreti Sarız’a döner bu sanatını da onsekiz yıl devam ettirir.

İbreti, bu gayretli çalışmasının yanı sıra peş peşe altı çocuk sahibi de olur, sırasıyla Sultan, Haydar, Hüseyin, Hıdır, Kemal, Gülbeyaz, İbreti’nin hanesinde yer alır. Ancak kendi adını taşıyan Hıdır henüz 34 yaşında 1992 yılında Hakk’a yürür. Diğer kardeşleri, anneleri Sultan’la İstanbul’da yaşamlarını sürdürürler.

Çok çocuklu İbreti, geçim darlığı çektiği için çeşitli mesleklere atılır. Saz yapıp satmak, diş çekmek, madencilik, en son fotoğrafçılık gibi işler yapar. Madencilikte yaptığı kazılarda yüzde seksen isabet kaydetmesine karşın ekonomik yetersizlikler nedeniyle bu işi sürdüremiyor. Bulduğu krom, gümüşlü kurşun, madenleri toprak altında kalıyor. Son olarak fotografçılık hizmeti yapmakta olan İbreti Sarız’da elektrik olmadığı için işini zor sürdürüyor.

Bu arada saza söze büyük ilgi duyar okuma merakı artar. Geceleri gaz lambasının ışığında sabahlara dek okuduğu günler olur, kendini yetiştirir. Özellikle Alevilik konusunda kendisini geliştirmek için okuduğu, duyduğu her konuyu sohbet odalarında, dost muhabbetlerinde ve hakikatçı Alevilerin toplantılarında gündeme getirir tartışır ve tartıştırır. Özellikle bulunduğu yerlerde İslam din alimleri varsa onlarla sürekli dini konularda tartışıp çevreyi aydınlatmaya çalışırdı. Alevi yolu konusunda hiç taviz vermeyen dik bir duruşa sahiptir. Yunus Emre, Pir Sultan’dan sonra sistemi sürekli eleştiren ve hiç bir baskıdan yılmayan bir duruş sergiler. Yazmış olduğu eserlerin bir kısmı kaybolduğu söylense de değerli bir kitabının da baskısı yapılmıştır.

Daha sonra Elbistan’a göçüyor, burada fotoğrafçılık mesleğini sürdürürken 1967’de patlak veren Elbistan olayında Alevilere saldıran gerici- bağnaz bir gurubun saldırısından İbreti de nasibini alıyor. Dükkanı tahrip ediliyor kendisi ise canını zor kurtarıyor tekrar Sarız’a donüyor ancak geçim darlığı nedeniyle İstanbul’a göçüyor ve 5 Kasm 1976 tarihinde Hakk’a yürüyor.

 Şiirlerinden Örnekler:

 Bir Şah Olsam Hükmeylesem Cihana

Bir Şah olsam hükmeylesem cihana

Kilise, mescidi yıkar giderdim

Okullar yapardım bütün insana

Cehaleti kökten söker giderdim

Fabrikalar kurar idim her yerde

İkiliği koymaz idim bu serde

Ayrı gözle bakmaz idim bir ferde

Cihana bir gözle bakar giderdim

Gerçek insanları bilirdim Allah

Ondan gayrısına tapmazdım billah

Na Kabe kalırdı nede Beytullah

Yerine bir arpa eker giderdim

İnsanlıktan başka olmazdı cennet

Yok olurdu İsa, Musa, Muhammed

Kalkardı dünyadan mezhep, tarikat

Dinlerin bağını çözer giderdim

Bir olurdu zengin fakir her zaman

Çaresiz dertlere olurdum derman

Ne gavur kalırdı ne de Müslüman

Tümünü bir yola çeker giderdim

Gece gündüz çalışırdım millete

Bir faydalı kul olurdum elbette

Bir ırmak olurdum güneşten öte

Yeni fezalara akar giderdim

O günü görseydim yüzüm gülerdi

Dünyada insanlar bayram ederdi

Ne bir silah ne bir Atom kalırdı

Bir ulu deryaya döker giderdim

İbreti der varlığımız bitmezdi

İnsanoğlu yanlış yola gitmezdi

Ayrı gayrı devlet icap etmezdi

Dünyaya bir bayrak diker giderdim.

 Minareye Çıkıp Bize Bağırma

 Minareye çıkıp bize bağırma

Haberimiz vardır, sağır değiliz

Sen kendini düşün bizi kayırma

Sizlerle kavgaya uğur değiliz

Her yerde biz Hakk’ı hazır biliriz

Olgun insanları Hızır biliriz

Bundan başkasını sıfır biliriz

Tahmininiz yanlış, biz kör değiliz

Eğer insanlıksa doğru niyetin

Nefsini ıslah et varsa kudretin

Bize lazım değil senin cennetin

Huriye gılmana esir değiliz

Arapça duaya değiliz mecbur

İster müslüman bil, istersen gavur

İnsanı hor görmek en büyük küfür

Buna inanmışız, münkir değiliz

İbreti, bu hale insan acınır

Ham sofular bu sözlerden gücenir

Aslına ermeyen elbet gocunur

Onu avutmaya mecbur değiliz

Bakın Şu Tanrı’nın Adaletine

Bakın şu Tanrı’nın adaletine

Kimini ağlatmış, gülemez olmuş

Kiminin süs vermiş kıravatına

Kimisi bir gömlek bulamaz olmuş

Kimine giydirmiş lahuri kumaş

Kimi ekmek için ediyor telaş

Kimisi alıyor çokça bir maaş

Kimi bir kapıcı olamaz olmuş

Kiminin binası sekiz, on katlı

Kimi taksi, kimi motorsikletli

Kimisi beğenmez baklava, tatlı

Kimi vita yağın bulamaz olmuş

Kimi hanımını gönderir ırgat

Kiminin takımı yedi, sekiz kat

Döküp saymak ile bitmeyecek dert

Kiminin hiç yüzü gülemez olmuş

Kimi odasına sermiştir halı

Kiminin cebinde bulunmaz pulu

Kimi boynu bükük, yetimi dulu

Bir ferahlık yüzün göremez olmuş

Kiminin gayetle perişan hali

Kimi gözü dönmüş, şaşırmış yolu

Böyle mi gidecek dünyanın hali

Kimse bu suali soramaz olmuş

Kulları Tanrı’dan almış bu dersi

Her birisi kapmış bir koltuk, kürsü

Belki ahir zaman işin tam tersi

Bu hikmete akıl eremez olmuş

Bu hal çok kimsenin canını sıkar

Dişlerini döküp, belini büker

Korkarım sonunda bir niza çıkar

Kimse bundan ibret alamaz olmuş

Bir olmazsa şayet seçim olurdu

İşler mutlak başka biçim olurdu

Müsavi şartlarla geçim olurdu

Kimse o cennete giremez olmuş

O birdir, biz neden başka başkayız

Kimimiz külhanda, kimi köşkteyiz

Kimisi yan yatar, kimi işteyiz

Kimse bu yarayı saramaz olmuş

İbreti, böyleymiş Tanrı, adalet

Kimine dert verir, kimine sıhhat

O istediğine verirmiş cennet

Kimse onun suçun soramaz olmuş

İlme Hizmet Edip Uykudan Kalktım

 İlme hizmet edip uykudan kalktım

Sarık, seccadeyi elden bıraktım

Vaizin her günkü vazından bıktım

Ramazanı sele verdim de geldim

Karnım acıktıkça kederim arttı

Hele hac kaygısı ayrı bir dertti

Paralılar hemen hac’oldu gitti

Şeytanı taşlarken gördüm de geldim

Dört kitabı koyup torbaya astım

Cennet hurisinden ilgimi kestim

Muskacı hocaya sanmayın sustum

Ağzının payını verdim de geldim

Aklım ermez ahret eğlencesine

Saygım var insanın düşüncesine

Hayal cennetinin has bahçesine

Softa sürüsünü sürdüm de geldim

İbreti, emelim insana hizmet

Eşim bana huri, evim de cennet

Hacıya, hocaya kalmadı minnet

İrbığı, tesbihi kırdım da geldim

Bir Cahil Softayla Ettik Refakat

Bir cahil softayla ettik refakat

Safsatadan başka diyaneti yok

Hiç kimsede olmaz böyle hamakat

Çöl öpmekten başka diyaneti yok

Yüzü benzer zemherinin kışına

Çok beğenir Muaviyenin işine

Zor rastlanır böylesinin eşine

Adem olmak için bir niyeti yok

Sakalı, bıyığı eylemiş sünnet

Bütün arzuları huriyle cennet

Tüyün murdar bilir, der ki kerahat

Batıl itikattan feragati yok

Hak ademde demez, yabanda arar

Mürşide baş eğmez, fakıyı sorar

Sakalını kırkar, saçını tarar

Mırıltıdan başka bir adeti yok

Çok vakit ıbrığı düşmez elinde

Ömer, Osman, Bekir her dem dilinde

Peygamberin asla gitmez yolunda

Bundan başka hiçbir kabahati yok

Harama mısmıl der Bismillah ile

Kafire İslam der la ilah ile

Mahşeri bekliyor bu sevda ile

Kamile yarayan gidişatı yok

İbreti, artık kes bundan ülfeti

Ali düşmanına oku laneti

Şeytandan öğrenmiş iş bu adeti

Ademe zerrece muhabbeti yok

Dost Yüzün Gördükçe Eyvallah Demek

Dost yüzün gördükçe eyvallah demek

Ta evvelden beri bu adetimdir

Aşkın Kabesinde imama uymak

Dostumun cemali ziyaretimdir

Gerçeklerin kalbi aynadır Hakk’a

Beytullah gönüldür, değildir Mekke

Ne mescit isterim ne dahi tekke

İnsanlığa hizmet ibadetimdir

Mansur oldum dostun zülfünde berdar

Benim için budur büyük iftihar

Ne cübbe giyerim, ne külahım var

İnsanlık kisvesi kıyafetimdir

Ne orucum vardır ne de namazım

Hakk’a pek yakınım, her dem niyazım

Aşk ile divane, elimde sazım

Buna sebep dosta muhabbetimdir

İbreti’yim değiştirmem niyeti

Batıl hurafaya etmem biati

İbadet sayarım dosta hizmeti

Bu da göze çarpan kabahatimdir